Almanya’nın doğu eyaletlerinden Saksonya ve Brandenburg’da 1 Eylül Pazar günü eyalet seçimleri yapıldı. Bu iki eyalet nüfusları ve ekonomik potansiyelleriyle güçlü eyaletler olmasalar da, ülke siyaseti için bir turnusol kağıdı olarak görülen bu seçimin hem eyaletlerdeki parlamentoları ve hükümetleri hem de federal siyasetin güç dengesini etkileyecek sonuçlar doğuracağı beklenmekteydi.
Saksonya seçimlerinde eyalet hükümet ortağı Hristiyan Demokratlar’ın (CDU) oy oranı (2014 seçimlerine kıyasla) yüzde 39,4’ten yüzde 32,1’e düştü. Diğer hükümet ortağı Sosyal Demokratlar’ın (SPD) son seçimlerde yüzde 19 olan oy oranı ise yüzde 7,7’ye geriledi. Bu sonuçlara göre, Saksonya eyaletinde mevcut hükümetin eyalet parlamentosunda çoğunluğunu koruyamayacağı anlaşılıyor. 2014 seçimlerinde yüzde 18,9 oy alan Sol Parti (Die Linke) bu seçimlerde ancak yüzde 10,4 oy oranına ulaşabildi. Buna karşın Yeşiller Partisi (Die Grünen) ise beklendiği şekilde oy oranını yükseltti: 2014 seçimlerinde oyların sadece yüzde 5,7’sini alabilen Yeşiller Partisi bu seçimde yüzde 8,6 oy oranına ulaştı. Aynı zamanda, aşırı sağcı parti Almanya için Alternatif’in (AfD) de oy oranında büyük bir artış görüldü. AfD 2014 seçimlerinde oyların yüzde 9,7’sini alırken, bu seçimlerde yüzde 27,5’le oylarını üçe katlayarak en büyük ikinci parti olmayı başardı. Aşırı sağın güçlü olduğu ve geçmişte PEGIDA gibi İslam karşıtı hareketlerin ortaya çıktığı doğu eyaletlerinde aşırı sağcı AfD’nin oy oranını artırması beklenen bir sonuç olsa da, bu partinin oylarını üçe katlaması ülke genelinde aşırı sağa yönelik endişeleri daha da artırdı.
Hükümet ortağı partiler, seçimlerin yapıldığı diğer bir eyalet olan Brandenburg’da da benzer bir durumla karşı karşıya kaldı. Bu bölgede koalisyon partisi SPD’nin oyları yüzde 31,9’dan yüzde 26,2’ye düştü ve eyalet hükümetinin diğer ortağı Sol Parti’nin (Die Linke) oyları yüzde 18,6’dan yüzde 10,7’ye gerileyerek Brandenburg eyalet hükümeti çoğunluğunu kaybetti. Diğer taraftan, aşırı sağcı AfD oylarını yüzde 12’den yüzde 23,5’e yükseltip bu eyalette de ikinci güçlü parti olmayı başardı. CDU’nun oyları Brandenburg’da gerileyerek yüzde 23’ten yüzde 15,6’ya düştü. Sol liberal Yeşiller Partisi’nin oylarını yüzde 6,2’den yüzde 10,8’e yükselterek hükümet ortağı olma ihtimali yakalamış olması da bir diğer önemli gelişme.
Seçimlerin eyaletler için anlamı
Bu seçim süreci hem Saksonya hem de Brandenburg eyaletlerinde hükümet değişikliğine sebep olmanın yanı sıra, iki büyük merkez partinin (CDU ve SPD) güç kaybetmesiyle sonuçlandı. Aynı zamanda AfD’nin büyük bir oy artışı sağlaması, eyalet parlamentolarında aşırı sağcıların güçlenmesi anlamına geliyor. Böylelikle AfD seçimlerden sonra aşırı sağcı siyasetini daha etkin bir şekilde sürdürebilecek. AfD’nin seçimlerde birinci parti olamayışı ise aşırı sağın hükümet ortağı olma olasılığını zorlaştırdı. AfD’nin eyalet hükümet ortağı olması, Almanya Federal Parlamentosu’nun (Bundestag) yanında karar alma mekanizmasının diğer bir parçası olan Almanya Federal Konseyi’ne (Bundesrat) ilk kez temsilci gönderme hakkına sahip olması anlamına geliyor. Böylelikle AfD’nin Almanya federal siyaseti üzerinde etkili olmasının önü şimdilik alınmış görünüyor.
Ayrıca seçimden önce diğer bütün partilerin her iki eyalette de AfD’yi dışlayarak bu partiyle bir koalisyona girmeyeceklerini beyan etmeleri de dikkate alınmalı. Diğer siyasi partilerin AfD’ye karşı ortak bir tutum içinde bulunmaları, bu partinin hükümete dahil olma ihtimalini zayıflatan diğer bir faktör.
Seçim sonuçlarının ortaya koyduğu bu tabloda, Saksonya eyaletinde CDU ile SPD arasındaki koalisyon devam etmesi ise mümkün görünmüyor. Bu nedenle partilerin yeni bir koalisyon arayışına girecekleri tahmin ediliyor. CDU, SPD ve sol liberal Yeşiller Partisi arasında bir koalisyon kurulabilir. Fakat Yeşiller ile CDU arasında büyük siyasi görüş farklılıkları olduğu için, CDU’lu eyalet Başkanı Michael Kretschmer’in bu olasılığa sıcak bakmadığı biliniyor. Böylesi bir üçlü koalisyon ancak zorlu pazarlıklar sonucunda ve CDU’nun Yeşiller Partisi’ne bazı tavizler vermesiyle kurulabilir.
Saksonya eyalet kanunlarına göre dört ay içinde bir hükümet kurulamaz ise erken seçime gidilmesi gerekiyor. Bu yüzden CDU’nun Saksonya’yı azınlık hükümetiyle yönetmesi ihtimali de karşılaşılabilecek muhtemel senaryolardan biri. Bu durumda AfD’nin eyalet hükümeti üzerindeki etkisini artacaktır. CDU Saksonya eyalet başkanı Michael Kretschmer azınlık hükümeti istemediğini açıkladığı halde, CDU ile AfD’nin daha önce yerel siyasette işbirliğine gittikleri biliniyor. Geçmişte Bautzen, Meissen ve Orta-Saksonya’da CDU ile AfD bazı alanlarda işbirliği yaptı. Diğer taraftan CDU’nun bu seçimlerde büyük kayıplara rağmen en güçlü parti olarak çıkması, eyalet başkanı Kretschmer’in pozisyonunu güçlendirdi. Böylelikle AfD’ye karşı daha ılımlı bir tutum sergileyen siyasetçilerin CDU’nun başına geçmesi ve AfD’nin desteğiyle azınlık hükümeti kurulması ihtimali zayıflamış oldu.
CDU Saksonya eyalet başkanı Kretschmer diğer partileri birleştirici söylemleriyle dört ay içinde bir koalisyon çatısı altında buluşturamaz ise SPD ve lol liberallerin (Grüne) desteğiyle erken seçimi önlemek için bir azınlık hükümeti kurulması gündeme gelecek.
Seçimlerin federal hükümet koalisyonu üzerindeki etkileri
AfD’nin çok güçlü olduğu Saksonya ve Brandenburg eyaletlerindeki seçim sonuçları, Almanya federal siyasetindeki güç dengesini de kalıcı bir şekilde etkileyebilir. AfD’nin bu eyaletlerde daha da güç kazanması federal hükümet üzerinde büyük bir baskı oluşturacak. Almanya zaten uzun zamandır CDU ve SPD’den oluşan kırılgan bir koalisyon hükümetiyle yönetiliyor. 2019 Avrupa Birliği Parlamento seçimlerinde SPD’nin büyük bir oy kaybı yaşadığı gerçeği bu seçim sonuçlarıyla birlikte düşünüldüğünde, parti içinde yeni bir krizin kapıda olduğu söylenebilir. Dönemin SPD genel başkanı Andrea Nahles’in sadece 13 aylık görev süresi sonrasında, 3 Haziran’da parti liderliğinden çekilmek zorunda kaldığını belirtmek gerekiyor. SPD şu an sadece yeni bir genel başkan arayışında değil, aynı zamanda bu siyasi erozyonu da durdurma çabasında. Tartışılan alternatiflerden biri de SPD’nin Hristiyan Demokratlar ile zaten istemeyerek girdiği koalisyondan ayrılması. Saksonya ve Brandenburg’da AfD’nin güçlenmesi SPD’nin federal hükümetten ayrılma ihtimalini de yükseltecek.
Seçim sonuçları federal hükümetin diğer ortağı olan CDU içinde de çalkantılara yol açabilir. CDU içinde eski istihbarat başkanı Georg Maaßen’nin da mensup olduğu “Değerler Birliği” (Werteunion) adlı aşırı sağcı kanadın giderek güç kazandığı görülüyor. Saksonya ve Brandenburg’da AfD’ye karşı yaşanan oy kayıpları CDU içindeki aşırı sağcı kanadın gücünü artıracak bir faktör. CDU’nun bu seçimlerden sonra aşırı sağcı kesimin oylarını alabilmek için söylemlerini daha da sertleştirmesi beklenebilir. Böylesi bir gelişme de hükümetin giderek aşırı sağ çizgiye kaymasına neden olacak.
Merkez partilerinin yaşadığı oy kaybı düşünüldüğünde, bu seçimin “Büyük Koalisyon”un geleceği açısından da önemli sonuçları olacağı ve en azından koalisyon partileri üzerindeki iç ve dış baskıların artması sonucunda hareket alanının daralacağı öngörülebilir.
AfD’nin Saksonya ve Brandenburg gibi doğu eyaletlerinde oylarını artırması aşırı sağcı bu partiyi marjinal küçük bir parti olmaktan çıkarabilir. 2017 Federal Meclis ve 2019 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde görüldüğü gibi, 1 Eylül günü yapılan eyalet seçimleri de AfD’nin bugün ve gelecekte Almanya siyasetinin dengesini değiştirebilecek bir güce sahip olduğunu gösteriyor.
Seçim sonuçlarının yabancılar ve İslam toplumu için önemi
Aşırı sağın güç kazanması sebebiyle, başta Hristiyan Demokratlar olmak üzere federal siyaset düzeyinde farklı partiler AfD’nin İslam ve göç karşıtı söylemlerini daha güçlü bir şekilde sahiplenebilir. Böyle bir gelişme Alman siyasetinin genel olarak aşırı sağa yaklaşması anlamına gelecek. Son yıllarda Almanya’da yaşayan Müslümanlar ve Türkler üzerinden yürütülen ayrımcı siyaset AfD’nin güç kazanmasıyla daha da sertleşebilir. Geçmişten beri yabancılara sıcak bakan SPD içinde önemli bir pozisyona sahip Thilo Sarrazin’in kitaplarında Müslümanlara yönelen ırkçı ve İslamofobik söylemler, SPD içinde bile aşırı sağcı bir kanadın bulunduğunun işareti. SPD’nin genel olarak güç kaybetmesi, bu tarz ırkçı söylemleri savunan siyasetçilerin ön plana çıkmasına yol açabilir. Hatta muhalefette olan sol liberal Yeşiller Partisi üyesi Tübingen Belediye Başkanı Boris Palmer’in mültecilere yönelik sert uygulama önerileri, AfD’nin siyasi arenada güç kazanmasının tüm siyasi partilerin söylemlerini etkileyebildiğini gösteriyor. Buna mukabil, CDU ve SPD gibi ana akım partilerin aşırı sağın söylemlerini benimsemek suretiyle güç ve oy kazanma stratejisine yönelmek yerine, bir özeleştiri yaparak söylemlerinde değişikliğe gitmeleri, başta Almanya’daki Müslüman toplumu olmak üzere ülke açısından olumlu sonuçlar doğuracaktır.
Nitekim siyasette aşırı sağcı söylemlerin artması sadece göçmenler için değil, Alman toplumunun geneli için de olumsuz sonuçlar doğurmakta. Alman İçişleri Bakanlığı’nın yayınladığı istatistikler aşırı sağcı suç vakalarında artış yaşandığını gösteriyor. 2014 yılında yaklaşık 5 bin olarak kaydedilen vaka sayısı 2018 yılında ise 7 bin 150’e yükselmiş durumda.
Yine bu bağlamda, aşırı sağcı teröristlerin artık sadece yabancıları değil, kendilerine muhalif olan Alman siyasetçileri de hedef aldıkları görülüyor. Hessen eyaletinde Haziran 2019’da CDU’lu bölge valisi Walter Lübcke aşırı sağcı bir teröristin silahlı saldırısı sonucunda öldü. Yabancılara karşı ılımlı yaklaşımıyla tanınan Lübcke’nin aşırı sağcılara açıkça meydan okuması hayatını kaybetmesine neden oldu. Benzer bir şekilde, aşırı sağcı gruplar Saksonya eyaletinin SPD’li Entegrasyon Bakanı Petra Köpping’e ölüm tehdidinde bulundu. Aşırı sağın güç kazanması ve diğer partilerin de bu tür demokrasi karşıtı, ayrımcı söylemleri benimsemesi hem Müslümanlara ve yabancılara hem de sağcıların karşısında yer alan Almanlara karşı şiddet eylemlerini artıracaktır.
Saksonya ve Brandenburg eyalet seçimleri çerçevesinde sürdürülen tartışmalar ve seçim sonuçları, Almanya’daki siyasi değişimin olumsuz seyirde devam ettiğini ve gerekli dersler çıkarılmazsa bu sürecin daha da kötüleşerek devam edeceğini gösteriyor.
[Yüksek lisansını Bielefeld Üniversitesi’nde siyaset sosyolojisi alanında tamamlayan Safa Mazı siyaset sosyolojisi ve göç konularında çalışmaktadır]