Arakanlı Müslümanlar diasporasının, Myanmar'daki topraklarına dönmek ve vatandaş olarak haklarını geri almaktaki kararlılığı devam ediyor.
Myanmar ordusunun, 3 yıl önce Arakan eyaletinde başlattığı katliamın ardından komşu ve bölge ülkelere gitmek zorunda kalan Arakanlı Müslümanlar (Rohingya) diasporasının, Myanmar'daki topraklarına dönmek ve vatandaş olarak haklarını geri almaktaki kararlılığı sürüyor.
Kuzey Amerika Burma Rohingya Derneği (BRANA) Başkanı Wakar Uddin, "Arakan diasporası, Bangladeş'teki ve Güney Asya ile Güneydoğu Asya'daki diğer ülkelerde mülteci kamplarındaki her Arakanlı Müslüman birey, anlamlı bir şekilde topraklarına geri dönene kadar son bulmayacaktır." dedi.
Arakan Rohingya Birliğinin (ARU) de Genel Direktörü olan Wakar Uddin, Arakanlı Müslümanların geri dönüşünün "ilerlemenin en acil adımı" olduğunu belirtti.
Wakar Uddin, Arakan diasporasının, "Arakanlı Müslümanların topraklarına güvenli, onurlu ve gönüllü şekilde dönmeleri adına Bangladeş ile imzaladığı anlaşmanın uygulaması için Myanmar üzerindeki uluslararası baskıyı artırmak için her türlü yola başvuracağını" kaydetti.
Geçen birkaç yıl içinde Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu ve BM İnsan Hakları Konseyi'nde Arakan mevzusunda çok sayıda karar alındığını hatırlatan Wakar Uddin, "Adalet aramaktan çekinmeyeceğiz. Myanmar'ın, sırf etnik kimliğimiz ve İslami inancımız yüzünden aniden iptal ettiği tüm temel haklarla nihayetinde halkımızın vatandaşlığını geri kazanacak." ifadelerini kullandı.
Myanmar'daki baskı ve zulümden kaçan Arakanlı Müslümanların, 3 yıldır Bangladeş'teki kamplarda yaşadığına dikkati çeken Wakar Uddin, kamplardaki kötü koşullar nedeniyle sığınmacıların çilelerinin arttığına işaret etti ve kampların, onların yıllarca kalmaları için değil, geçici bir barınak sağlamak için dizayn edildiğini vurguladı.
Yeni doğan bebeklerle birlikte kamplarda sığınmacı nüfusunun önemli sayıda arttığını söyleyen Wakar Uddin, "Kamplardaki Arakanlı çocuklar, anavatanlarından uzakta ve eğitimsiz, uygun sağlık hizmetleri ve geleceklerini tanımlayan pek çok özellik olmadan büyüyorlar." diye konuştu.
"Bu (1982 Vatandaşlık Yasası), ırkçı bir karar"
Myanmarlı insan hakları aktivisti Maung Zarni de Arakanlı Müslümanların, 1962 yılında askeri darbeyle işbaşına geldikten sonra 1988'e kadar ülkeyi yöneten General Ne Win iktidarında, 1982'de çıkarılan Vatandaşlık Yasası'nın, "Arakan toplumunun dışlanmasını, haklarından mahrum bırakılmasını ve yok edilmesini" kurumsallaştırdığını söyledi.
Arakanlı Müslümanların haklarını savunan Zarni, "Bu (1982 Vatandaşlık Yasası), ırkçı bir karar ve Arakan toplumu bunun sona ermesini istiyor." dedi. Arakanlı sığınmacıların anavatanlarına dönmek ve diğer topluluklarla barış içinde yaşamak istediğini kaydeden Zarni, "Diğer insanlarla kendi Arakanlı kardeşleri gibi uzlaşmak istiyorlar." ifadesine yer verdi.
Akademisyen Maung Zarni, "Yurtdışındaki Arakan toplumu, vatan diyebilecekleri bir toprak parçasını geri kazanmak için hükümetlerin ve dayanışma ağlarının desteğine ihtiyaç duyuyor. Bu, kolay olmayacak ama hayal edilemez de değil.” yorumunu yaptı.
Müslüman karşıtlığı Hindistan'daki Arakanlı Müslümanları hedef alıyor.
Hindistan'a sığınan Arakanlı Müslümanlar ise Müslüman karşıtlığı nedeniyle kendilerini savunmasız hissettiklerini dile getiriyor.
Başkent Yeni Delhi'nin Kalindi Kunj bölgesindeki mülteci kampında yaşayan Arakan toplumu liderlerinden Ali Johar, koronavirüs ve Arakanlı Müslümanlara karşı başlatılan nefret kampanyası nedeniyle kendilerini son bir yıldır savunmasız hissettiklerini söyledi.
Ali Johar, koronavirüs salgının çoğu düzensiz işlerde çalışan Arakanlıların durumunu daha zor hale getirdiğine dikkati çekerek, sokağa çıkma yasakları nedeniyle çoğu kişinin işlerini kaybettiğini yoksulluk ve açlık içinde yaşamaya mecbur kaldıklarını aktardı.
Ayrıca, Johar, Hindistan'da 3 binden fazla mültecinin Myanmar'a sınır dışı edilmekten ve nefret kampanyasından kaçınmak için Bangladeş'e geri döndüğünü doğruladı.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), Myanmarlı mültecilerin yarısına mülteci kartı vermiş olsa da Hindistan, mültecilerin statülerini tanımıyor.
Myanmar ordusunun 25 Ağustos 2017'deki baskılarının ardından Batı Arakan eyaletinden kaçan yüzbinlerce Arakanlı Hindistan'a sığınmıştı.
Çok sayıda mülteci Hıristiyanlığa geçmek zorunda kaldı
Hindistan'ın ekonomi gazetesi "Economic Times"'ın haberine göre, birçok Afgan ve Arakanlı Müslüman mülteci Hint vatandaşlığı hakkı kazanmak için Hıristiyanlığa geçti.
Hindistan'daki Rohingya Hristiyan Mülteci Komitesi ise yaptığı açıklamada, dönüşümün vatandaşlığın cazibesi için gerçekleşmediğini ileri sürdü.
Aralık 2019'da değiştirilen Hindistan Vatandaşlık Yasası, yalnızca Pakistan, Afganistan ve Bangladeş'teki gayrimüslim göçmenlere vatandaşlık hakları veriyor.
Arakanlı Müslümanlar "devletsiz" sayılıyor
Myanmar'da 1982'de kabul edilen yasayla vatandaşlık haklarını kaybeden Arakanlı Müslümanlar, "devletsiz" sayılıyor.
Birleşmiş Milletlerce (BM) "dünyada en fazla zulüm gören azınlık" olarak kabul edilen Arakanlı Müslümanlar, ülkede şiddet olaylarına, yasal, ekonomik ve toplumsal ayrımcılığa maruz kalıyor.
Myanmar'ın Bangladeş sınırı yakınlarındaki Arakan eyaletinde yaşayan Müslüman azınlık, bugüne kadarki yönetimlerce "Bangladeş'ten gelen göçmenler" olarak görülüyor ve resmi belgelerde, "Bengalli" olarak adlandırılıyor.
Halihazırda 135 ayrı etnik grubun resmi olarak tanındığı Myanmar'da, radikal milliyetçi Budistler, Arakanlı Müslümanların tanınmasına karşı çıkıyor.
Arakanlı Müslümanlara etnik temizlik
Myanmar'ın Arakan eyaletinde 2012'de Budistler ile Müslümanlar arasında çatışmalar çıkmış, olaylarda çoğu Müslüman binlerce kişi katledilmiş, yüzlerce ev ve iş yeri ateşe verilmişti.
Arakan'daki sınır karakollarına 25 Ağustos 2017'de düzenlenen eş zamanlı saldırıları gerekçe gösteren Myanmar ordusu ve Budist milliyetçiler, kitlesel şiddet eylemleri başlatmıştı.
BM'ye göre, Ağustos 2017'den sonra Arakan'daki baskı ve zulümden kaçıp Bangladeş'e sığınanların sayısı 900 bine ulaştı.
BM ve uluslararası insan hakları örgütleri, Arakanlı Müslümanlara yönelik şiddeti "etnik temizlik" ya da "soykırım" olarak adlandırıyor.