İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, siyasi geleceği için hayati önemdeki yaklaşık 2 hafta sonra yapılacak seçimleri kazanmak adına Filistinlilerin haklarını yok sayan vaatlerine hız verdi.
İsrail'de 6 milyonu aşkın seçmen, ülkenin yeni başbakanını belirlemek üzere bu yıl ikinci kez erken seçimler için sandık başına gidecek.
Ülkede 9 Nisan'da yapılan ve başa baş sona eren seçimin ardından Netanyahu, sağ bloktan eski Savunma Bakanı Avigdor Liberman'ın askerlik yasasında ısrarı nedeniyle koalisyon hükümetini kurmayı başaramamıştı.
Bu gelişme üzerine, İsrail'de en uzun süre başbakanlık koltuğunda oturan kişi unvanını elinde bulunduran Netanyahu, mayıs ayında meclisten yeniden erken seçime gitme kararı aldırmıştı.
Netanyahu'nun siyasi kariyeri açısından "büyük öneme" sahip olduğu dile getirilen 17 Eylül'deki seçim öncesi İsrail Başbakanı sağ seçmenin oyunu almak için deyim yerindeyse sınırları zorluyor.
Seçimin hemen ardından İsrail Başsavcısı Avichai Mendelblit, ekim ayı başında hakkındaki yolsuzluk, rüşvet ve görevi kötüye kullanma suçlamalarının yönetildiği 3 ayrı dosyaya ilişkin Netanyahu'yu dinleyecek.
Netanyahu, sandıktan güçlü bir destek alarak Başsavcı'nın karşısına eli güçlü olarak çıkmayı hedefliyor.
Ülkedeki seçimlerin kaderini belirleyecek olan sağ seçmeni kazanmak adına Netanyahu'nun hem Filistinlilerin haklarını yok saydığı hem de İsrail'deki seçim kurallarını çiğnediği dile getiriliyor.
"Batı Şeria'daki Yahudi yerleşimlerinin İsrail'e ilhakı"
Netanyahu'nun seçim kampanyasındaki en dikkat çekici vaatlerinin başında işgal altındaki Batı Şeria'daki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerinin "İsrail'e ilhakı" geliyor.
Yeni öğretim yılının başlaması nedeniyle pazar günü Batı Şeria'nın kuzeybatısındaki yasa dışı Elkana Yahudi yerleşim biriminde bir okulda düzenlenen törene katılan Netanyahu, söz konusu bölgedeki 250'ye yakın yasa dışı Yahudi yerleşim birimini "İsrail'e ilhak edeceği" vaadini yineledi.
İsrail Başbakanı dün de 1929'da patlak veren Burak Devrimi'nin (Yahudilere göre Tarpat Olayları) 90. yıl dönümü münasebetiyle düzenlenen törene katılmak üzere Batı Şeria'nın El-Halil kentine gitti.
Netanyahu'nun burada yaptığı konuşmada, El-Halil'deki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerinin boşatılmayacağı ve Yahudilerin "sonsuza dek" bu kentte kalacağı mesajını vermesi dikkati çekti.
Binyamin Netanyahu'nun hem El-Halil'e hem de yasa dışı Elkana Yahudi yerleşim birimine ziyareti ve bu ziyaretler sırasında verdiği mesajların sağ seçmenin oyunu kazanma amaçlı olduğu yorumları yapılıyor.
Nisan ayındaki erken seçim öncesi de Netanyahu, 400 binden fazla Yahudi yerleşimcinin yaşadığı yasa dışı yerleşim birimlerinin "İsrail'e ilhakı" vaadinde bulunmuş, ABD'nin İsrail Büyükelçisi David Friedman da "Mevcut şartlar altında İsrail'in Batı Şeria'nın hepsini olmasa dahi bir kısmını elinde tutma hakkının olduğunu düşünüyorum." diyerek Netanyahu'ya destek vermişti.
İki devletli çözüm olasılığını ortadan kaldırmayı mı hedefliyor?
Filistin-İsrail meselesinde uzun zamandır Netanyahu dahil olmak üzere İsrailli siyasetçilerin iki devletli çözüm önerisini ağızlarına almaması dikkati çekiyor.
Netanyahu ve en yakın rakibi Mavi-Beyaz İttifakı lideri Benny Gantz'ın seçim kampanyalarında verdiği vaatler, İsrailli siyasetçilerin iki devletli çözüm olasılığını çoktan rafa kaldırdığını gözler önüne seriyor.
Hem Netanyahu hem de Gantz, "Kudüs'ün tamamının İsrail'in başkenti" olduğunu ve "sonsuza dek" öyle kalacağını söylerken, Batı Şeria'daki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerini boşaltmayacakları sözünü veriyor.
İsrail siyasetine yön veren bu iki siyasetçinin işgal altındaki Doğu Kudüs'ün "İsrail'e ait" olduğunu iddia etmeleri ve Batı Şeria'daki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerine ilişkin tutumları, Filistin-İsrail çekişmesinde iki devletli çözüm olasılığının giderek imkansız hale geldiğini ortaya koyuyor.
Zira Filistin yönetimi, iki devletli çözümün sadece 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinden geçtiğini sık sık dile getiriyor.
Yahudi yerleşim birimleri giderek artıyor
Netanyahu, Batı Şeria'daki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerinin boşaltılmayacağı mesajını sıklıkla yinelerken, bir yandan da bu yerleşim yerlerine yenileri eklenmeye ve genişletilmeye devam ediyor.
İsrail Merkezi İstatistik Dairesi tarafından mart ayında yayımlanan raporda, İsrail'in 2018 yılında Batı Şeria'da sürdürdüğü Yahudi yerleşim birimi inşa ve genişletme faaliyetlerinin 2017'ye kıyasla yüzde 21 oranında artış gösterdiği belirtildi.
Ocak ayı başında yayımlanan bir başka rapora göre ise Batı Şeria'daki Yahudi yerleşimcilerin nüfusu 2018'de bir önceki yıla oranla yüzde 3 artarak 448 bini aştı.
Netanyahu yönetimi Batı Şeria'daki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerini genişletmeye hız verirken, Filistinlilere ait evleri de çeşitli gerekçelerle yıkmaya devam ediyor.
Filistinli kaynaklara göre, İsrail makamları sadece geçen yıl işgal altındaki Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da Filistinlilere ait 500'ü aşkın ev ve iş yerini yıktı.
Mescid-i Aksa'daki statükonun değiştirilmesi çağrısı
İsrail polisinin desteğiyle artık sıradan hale gelen fanatik Yahudilerin Doğu Kudüs'teki Mescid-i Aksa baskınları sürerken, İsrail Kamu Güvenliği Bakanı Gilad Erdan geçen ay yaptığı açıklamayla Netanyahu yönetiminin Harem-i Şerif'e yönelik yeni emellerinin işaretini verdi.
Erdan, Kurban Bayramı'nın ilk gününde İsrail polisinin Harem-i Şerif'te Filistinlilere düzenlediği saldırının ardından yerel bir radyoya yaptığı açıklamada, "Yahudilerin de ibadet etmeleri için Tapınak Tepesi'ndeki (Mescid-i Aksa) statükonun değiştirilmesi lazım." dedi.
Filistin yönetimi Erdan'ın açıklamalarını kınarken, Aksa'daki statükoya dokunulmasının sonuçları konusunda İsrail'e uyarıda bulunuldu.
Açıklamada, İsrailli Bakan'ın çağrısına ilişkin, "Filistin halkı ile Arap ve İslam ümmetinde infial yaratmayı ve endişeleri artırmayı amaçlayan bu açıklamaları kınıyoruz." denildi.
Harem-i Şerif'teki statüko, Ürdün'e bağlı Kudüs İslami Vakıflar İdaresindeki Mescid-i Aksa'da sadece Müslümanların ibadet etmelerine izin veriyor.
İran'a yönelik saldırılarda artış
İsrail'deki her seçimden önce olduğu gibi bu seçim öncesi de bölgede tansiyonun giderek artması bir başka dikkati çeken nokta.
Abluka altındaki Gazze Şeridi'nde düzenlenen 2008, 2012 ve 2014'teki büyük çaplı İsrail saldırıları ülkedeki genel seçimlere aylar, hatta haftalar kala yaşanmıştı.
Eylül'deki seçim yaklaştıkça İsrail'in İran'a ve ona yakın gruplara yönelik saldırılarındaki artış da gözlerden kaçmıyor.
Uzun zamandır Suriye'de İran'a ait hedefleri vuran İsrail ordusunun, son günlerde saldırılarını bir adım öteye Irak'a taşıması bölgedeki tansiyonun giderek artmasına neden oldu.
Hizbullah örgütünün kalesi olarak bilinen Beyrut'un güney banliyösünde, 25 Ağustos gece saatlerinde İsrail'e ait 2 İHA düşmesiyle bölgedeki tansiyon doruk noktasına ulaştı.
Bu gelişmenin ardından 1 Ekim'de Hizbullah Lübnan'dan İsrail tarafına tanksavar atışı yaparken, İsrail ordusu da buna karşılık Lübnan sınırında bazı hedefleri karadan ve havadan vurdu.
Her iki tarafta da can kaybı olmaması, gerginliğin büyük çaplı bir çatışmaya dönüşmesine engel oldu.
"İsrail'in belirsizlik politikasını seçimlere alet ediyor"
Başbakanlık görevinin yanı sıra Savunma Bakanlığı koltuğunu da elinde bulunduran Netanyahu, muhalefet tarafından İsrail'in "belirsizlik politikasını" seçimlere alet etmekle itham ediliyor.
Uzun zamandır Suriye'deki İran hedeflerine yönelik birçok saldırının arkasında İsrail'in olduğu dillendirilse de Tel Aviv yönetimi bu suçlamalara karşı sessiz kalmayı tercih ediyordu.
Ancak son zamanlarda İsrail yönetimi, Suriye'deki İran hedeflerine yönelik saldırıları üstlenmeye başladı.
Buna ek olarak Irak'ta İran'a yakınlığı ile bilinen Haşdi Şabi üslerine yönelik son haftalarda yapılan saldırıların arkasında İsrail'in olduğu dillendirilmeye başladı.
İsrail'in temmuz ayında Irak'ta Haşdi Şabi'ye ait üssü vurduğu yönündeki iddialara ilişkin soruya Netanyahu, "İran hiçbir yerde dokunulmaz değildir." şeklinde cevap vererek, söz konusu saldırının arkasında İsrail ordusunun olduğu imasında bulunmuştu.
Hizbullah ile İsrail arasında yaşanan gerilim nedeniyle Netanyahu'yu suçlayan ana muhalefet partisi Mavi-Beyaz İttifakı'nın önde gelen isimlerinden milletvekili Yair Lapid, Lübnan sınırındaki gelişmelerin Başbakan'ın İsrail'in "belirsizlik politikası" geleneğini bozması nedeniyle yaşandığını ileri sürmüştü.
Lapid, Twitter hesabından paylaştığı mesajında, İsrail ordusunun, komşu ülkelere düzenlediği saldırılara ilişkin açıklama yapmama geleneğine Netanyahu döneminde son verildiğini belirterek, "İsrail'in kuzeyindeki çocukların sığınaklarda olmasının tek bir nedeni var. Çünkü Netanyahu seçimlerden dolayı belirsizlik politikasını ihlal etti. Ne zaman ki Başbakan güvenlik pahasına politik oyunlar oynarsa sonucu bu olur." ifadelerini kullanmıştı.