"Deryalar", "Ramize" ve "Safiye" gibi türkülerle tanınan Şentürk, 2. Dünya savaşı sonrası Makedonya'dan Türkiye'ye gelişini, çocukluğunu, türkülere olan sevdasını, gazinolar ve fuar dönemleriyle hayat ve sanat yolculuğunu anlattı.
SORU: 2. Dünya savaşı sırasında Makedonya'nın Kumanova kasabasında doğdunuz. Nasıl bir dönemdi, ailenizi ve çocukluğunuzu biraz anlatır mısınız?
Arif Şentürk: "Savaş ve yokluk yıllarıydı, çok yokluk çektik. Ama babamın arabacı oluşundan dolayı avantajlıydık. Okula giderken ayakkabıların altı delikti ve oranın kışları da çok kötü. Aynen şimdiki İstanbul gibi, çok soğuktu. Böyle büyüdük. 1947 yılında Türk okuluna başladım ve ortaokul bitince Türkiye'ye göç ettim."
SORU: Rumeli ve Balkanlardan gelenlerin büyük bir çoğunluğu Trakya, Kırklareli'nde ya da İstanbul'da Bayrampaşa, Zeytinburnu'nda oturuyorlar. Siz de çok uzun yıllardır Zeytinburnu'nda oturuyorsunuz diye biliyoruz. Türkiye'de ilk nereye taşındınız?
Arif Şentürk: "Biz de önce uğradık bir Kırklareli'ne. Orada zaten sezon yazdı, iş yoktu. Artık buğdaylar biçilmişti, tarlalardan ürünler toplanmıştı. Ne yapacaksın? Hadi geri İstanbul'a geldik, Zeytinburnu'na. Aşağı yukarı 65 senedir Zeytinburnu'ndayız."
"30 sene berberlik yaptım"
SORU: Makedonya'dan gelmek ve buraya alışmak zor oldu mu sizin için?
Arif Şentürk: "İlk zamanlarda çok zor oldu. Ben tabii genç delikanlıydım, 15 yaşlarındayım. Hep düşünüyordum 'geri nasıl kaçarım' diye. Tabii bir arkadaşım, komşum oradan gelince yavaş yavaş alıştım ve 65 senedir buradayım."
SORU: Gençliğinizde berber dükkanınız olduğunu ve futbol oynadığınızı biliyoruz. İlk geldiğinizde okudunuz mu, yoksa hemen çalışmaya mı başladınız?
Arif Şentürk: "Ortaokulu bitirmiştim. Çalışmaya mecburdum. Çünkü 5 kardeştik. Babam 47 yaşında, annem zaten ev kadını, kardeşlerin en büyükleri de ben olunca mecburen çalışmaya başladım. O zaman futbolcuların bugünkü gibi şansları yok. Amatör takımda eğer çok iyi bir topçuysan para almadan keyfine, zevkine oynarsın. Şimdi öyle değil ama. 30 sene de berberlik yaptım. Mesleğimi devam ettirdim."
SORU: Berberliğe ilk başladığınızda balon üzerinde tıraş köpüğü ve ustura deneyi yaptırmışlar mıydı?
Arif Şentürk: "Vallahi ilk zamanlarda öyle öğretirlerdi. Yapamazsan yoksa patlar."
"Sokakta bağıra bağıra türkü okurdum"
SORU: Futbolla ilgili hiç profesyonel olmayı düşündünüz mü?
Arif Şentürk: "Olamazdık ki kolay kolay. O zamanlar Metin Oktaylar, Lefterler, Naciler vardı, Türkiye'nin büyük topçularıydı onlar. Böyle üçüncü lig de yok, amatör lig var. Amatör ligde de gidersin bütün gün top oynarsın, bir kuruş para da alamazsın, yok."
SORU: Müziğe ilginiz ne zaman başladı? Ailede sizin dışınızda müzikle ilgilenen, türkü söyleyen ya da ince çalgı çalan var mıydı?
Arif Şentürk: "İlgim doğuştan başladı. İnce çalgı çalan yoktu. Amcam ile babam folklor oynardı. Annemin sesi de fena değildi, ince, çok iyi bir sesi vardı. Ondan da türkü öğrendim."
SORU: Birlikte söyler miydiniz onunla oralarda?
Arif Şentürk: "Tabii, söylerdim. Ben sokakta da bağıra bağıra (türkü) okurdum."
SORU: Özel toplantılar, türkü söylediğiniz düğünler olur muydu?
Arif Şentürk: "Burada (Türkiye'de) oldu."
SORU: Kumanova'da olur muydu?
Arif Şentürk: "Annemin, kadınlar arasında oluyordu. Çünkü orada öyle düğünler yapılır ki, kadınların eğlencesi burada olur, erkeklerinki de üç ev sonra toplandıkları yerde olurdu. Yani haremlik selamlık vardı. Ama o düğünler kalmamış. Birkaç sene önce 29 Temmuz'da biz gittik bir düğüne, karmakarışık olmuş. Tabii 'medeniyet' dediler. Hayırlısı olsun, ne yapalım."
SORU: Annenizden ilk işittiğiniz türkü hangisiydi, biraz mırıldanır mısınız bize?
Arif Şentürk: "'Potinimin tabani/ Yabanidir yabani/ Ya alırım ablaniYa vururum babani' var. Yani orijinali bu. Ondan sonra, 'Turnamın kanatları ibrişimdir ibrişim/ Al yanak öper iken kırıldı altın dişim/ Turnam, turnam/ Sen nerelisin durnam/ Ben buralarda durmam.'"
"TRT'ye bant yapmak için 2 türkü okudum"
SORU: Berber dükkanınızda hep İstanbul Radyosu'nu dinlermişsiniz. Bunu 'Kumanova'dan Zeytinburnu'na Bir Rumeli Delikanlısı" kitabınızda da anlatıyorsunuz. Peki, berber dükkanınızdan çıkıp radyo ile profesyonel yorumcu olarak tanışmanız ve tüm Türkiye'nin tanıdığı Arif Şentürk olma yolculuğunuzda ilk adımızı nasıl attınız?
Arif Şentürk: "Koşa koşa Harbiye'ye radyoya gittim. 1975 yılıydı. TRT devamlı anons ediyor, 'amatör ses yarışmaları' diye. Bende de biraz potansiyel vardı. Mesela bir arkadaşımın sazı bendeydi, duvarda asılıydı. O canı sıkılınca gelirdi alırdı sazı eline, o çalardı ben okurdum. Belli bir yere kadar geldik yani. 'Bir katılayım bakalım, ne varmış, ne oluyormuş orada' derken katıldım. Benim sıra numaram 213'tü. Sıram geldiği zaman girdim okudum, çıkışta herkese söylendiği gibi 'siz gidin biz sizi çağırırız' dendi bana da. Moralimi bozmadım, 'ne yapalım olur' dedim. Birkaç zaman sonra sarı bir zarf geldi, 'TRT'ye bant yapmak için çarşamba günü 11.00'de burada bulunmanız gerekiyor' yazıyor. Gittim 2 tane türkü okudum. O zaman denetim vardı. Denetimden hocalar kabul ederlerse geçiyorsunuz. 2 tanesi de geçmişti."
SORU: Hangi türkülerdi onlar? Biraz mırıldanır mısınız?
Arif Şentürk : "Bulut gelir seher ile/ Çiçek açar bahar ile/ Herkes sarılmış yar ile/ Yağma yağmur/ Esme bre deli rüzgar/ Yarim yoldadır…"
SORU: Aslında ne kadar zor bir türkü. Diğerini de alabilir miyiz?
Arif Şentürk: Bayağı zor. Bir İstanbul türküsü daha vardı, 'Daracık sokakları duman bürüdü/ Külhan da beyler kızları aldı yürüdü/ Benim yarim küçücüktü büyüdü/ Sürüden ayrılan sürmeli koyun/ Yataklar serdirdim gel yarim uyu.' Bu, İstanbul türküsü ama aslında Rumeli türküsüydü. Bunlar geçti işte."
SORU: Eskilerin külhanbeyleri vardı değil mi?
Arif Şentürk: "Tabii, kabadayıları, külhanbeyleri, delikanlıları vardı. Aman bre delikanlılar."
SORU: Siz de bir Rumeli delikanlısısınız tabii?
Arif Şentürk: "Evet, öyle geldim ben de Rumeli'den."
"'Deryalar'ı 39 derece ateşle okudum"
SORU: TRT döneminde sizi kimler destekledi? Nida Tüfekçi'nin desteği olmuş sanırım değil mi?
Arif Şentürk: "Evet Nida hocam seçti beni. Ondan sonra zaman içinde Zeynep Esen diye bir hanımefendi vardı. Bu kızcağız beni devamlı çağırıyordu. Halit Kıvanç ile program yapılıyordu. Oraya 15 günde, haftada bir beni çağırıyordu. Seden Kızıltunç komedi skeçler yapıyordu. Beni de davet ediyorlardı derken derken TRT'ye çıkıyordum. Zaten TRT'den de başka kanal yoktu."
Soru: "Kırcaali'yle Arda Arası" yani bizim bildiğimiz şekliyle "Aman Bre Deryalar" türküsü deyince aklımıza hemen siz geliyorsunuz, sizinle tanındı, sevildi. Sanırım bu TRT dönemleriydi söylediğinizde değil mi? Bu türküyü okumak aklınıza nasıl geldi ve kaynak kişi olarak sizi biliyoruz. Peki siz nasıl buldunuz?
Arif Şentürk: "Evet o dönemlerdi. Bu türkü daha önce vardı. Hiç kimse düşünüp de 'ya bu türküde bir şey var' demedi. Bizim yörenin insanları çalıyorlar ve oynuyorlardı. Fakat sözünü tam bilen yok. Bir gün beni ikinci bant kaydına çağırdıkları zaman, düşündük dedik 'ya bir okuyalım bakalım, acaba radyodan kovarlar mı bizi.' Yine bir çarşamba günü gittim, hep böyle çarşambaya rastladı benim kayıtlarım. Gittim, başladık. 39 derece ateşim var, nasıl gribim, boğazım yanıyor. Hemen girdik. Ha babam de babam 7 dakika sürdü. Şöyle bir arkama döndüm, baktım ki en az 30 kişi seyrediyor. 'Ya kovulacağım ya bir şey olacak' dedim. Derken aynı gün, Nida hoca dinlemiş, onun imza atma yetkisi vardı ve öğleden sonra radyoda çaldırdı. Tabii bu delikanlı, yiğitlik sözleri olunca Türk milletine hoş geldi. Türkü 19 hafta listede birinci sırada yer aldı."
"İki aşığın, Yusuf ile Feride'nin hikayesi Deryalar"
SORU: Türkülerin hikayeleri hep vardır. "Deryalar", Trakya ve diğer bölgelerde de düğünlerde çalınır, söylenir. Sanırım eser hüzünlü bir hikayeye sahip. Peki, hikayesi nedir?
Arif Şentürk: "Evet ağıt. Vallahi iki aşığın, Yusuf ile Feride'nin hikayesi bu. Yusuf garibandır, Feride daha zengin, ailesinin durumu daha iyi tabii. Feride'yi ailesi vermiyor Yusuf'a. Karar veriyorlar kaçmaya. Bizim Trakya, Rumeli tarafında kaçmalar vardır, olur. Bilhassa Üsküp'ten sonraki köylerde daha çoktur. Arda nehri de zaten Kırcaali'de Bulgaristan'da, Makedonya dağlarından aşağıya gelir. Allah'ın işine bak! Tam bunlar sandala binip kaçacaklarken, birkaç saat önce yağan yağmurla birlikte sele kapılıyorlar. Sandalları alabora oluyor. Feride hayatını kurtarıyor ama Yusuf ölüyor ve tabii orada böyle olayları hemen türküye çeviriyorlar."
SORU: Ne iyi yapmışsınız da bu türküyü tanıtmışsınız. Yarınlara kalan bir eser olmuş.
Arif Şentürk: "Benim şansım, belki hala da duracaktı. Allah'ın büyüklüğü bu ve de faydası oldu. Ondan sonra yüzlerce türkü geldi."
SORU: "Deryalar", "Ramizem" ve "Safiye" sizinle bilinen türküler. Bu türkülerin isimleri hep kadınlara ve aşk içeren türküler olmuş sanki? Başka bizim bildiğimiz veya bilmediğimiz kaynağını sizin bulduğunuz, okuduğunuz ya da okumayı düşündüğünüz Rumeli türküler var mı?
Arif Şentürk: "'Aliş', 'Fatma' var, bir sürü isimli türkülerimiz var. Vallahi malzeme buldukça yapıyorum. Türkü çok. Daha yeni 17 Rumeli türküsü verdik TRT'ye."
SORU: O zaman bekliyoruz heyecanla. Yakında dinleyecek miyiz onları?
Arif Şentürk: "Ama kime? Şimdi açıyorsun telefonu, türkü orada."
SORU: Ama olsun efendim, gençler bu türküleri dinliyorlar ve belki de yeni düzenlemeleriyle de tanıyıp seviyorlar, sizce de öyle değil mi?
Arif Şentürk: "Kimse dinlemiyor güzel hemşerim. Hangi kanalda türkü, Türk sanat müziği var?"
SORU: Mesela bir sürü dizide hikayelerin içinde yer aldığı sahnelerde türküleri gençlerin de çok severek izleyip, dinlediğini görüyorum. Bu bir dinleme, sevme biçimi değil mi sizce?
Arif Şentürk: "Hani bir Makedonya'da çekilen bir Sütçü Ramiz'in dizisi vardı, 'Elveda Rumeli'. Türküler orada vardı. Başka nerede türkü? Türk sanat müziği nerede dinliyorsun? Program mı var? Bizim tek Rumeli televizyonumuz var da, Allah razı olsun sahibi haftada 2-3 program koyar. Pazartesi ben program yapıyordum. Yani demek istediğim başka yok."
"Yeni nesil elinde telefonu başka şeylere bakıyor, türküyle ilgilisi yok"
SORU: Türkülere rağbet olmadığını mı düşünüyorsunuz?
Arif Şentürk: "Yok, yok! Yeni nesil şimdi elinde telefonu, başka şeylere bakıyor. Türküyle hiç ilgisi yok."
SORU: Özel organizasyonlar, etkinliklerde sahne alıyorsunuz ve olgun yaşta dinleyicilerinizin yanında gençler de çok vardır sanıyorum?
Arif Şentürk: "Özgün müzik, bezgin müziktir. O senin dediğin konserler var ya, onlar daha fazla orkestravari, tak tuk Türk halk müziği türküleri. Diğerleri dolduruyorlar o meydanı bedava, bam bum, bam bum."
"Sahnede çalışmadığım neredeyse kimse yok"
SORU: Peki eskiden gazinolar ve turnelerle her yere gidiyordunuz. Büyük sanatçılarla, isimlerle olan kadrolarla gazinolarda programlar yapıyordunuz. Kimlerle en çok sahne aldınız? Kemikleşmiş bir kadronuz var mıydı?
Arif Şentürk: "Hepsiyle çalıştım, mesela İzmir Fuarı'nda Emel Sayın, Ajda Pekkan, Ahmet Özhan, İbrahim Tatlıses, Zerrin Özer, Barış Manço, Erol Evgin'e kadar birçok sanatçı vardı. Bir tek Bülent Ersoy ve Ferdi Tayfur ile çalışmadım. Çünkü gazino tavrımız ayrıydı. Mesela türkücüler Hülya Süer, Belkıs Akkale say sayabildiğince."
SORU: İyi arkadaşlıklarınız ve anılarınız var mı bize anlatabileceğiniz?
Arif Şentürk: "Hepsiyle var. Emel Sayın ile aynı gazinoda çalıştık. Emel, tam 24.00'te çıkıyor, saat 01.00!i buluyor. Emel devam. Benim de çıkmam lazım. Millet artık, çocuklar uyumuş tahta sandalyelerde. Emel'de İbrahim'in bir türküsü var 'Yalan' onu okuyor. Emel çıkıyor bir tane okuyor, tekrar bir daha aynı türküyü okuyor. Millet bağırıyor 'Emel, Emel, Emel' diye. Ben de giyinmişim bekliyorum, her şey hazır fakat Emel inmiyor. Emel'e diyorum, 'Hey budala kadın, millet Fener, Fener diye bağırıyor, Emel değil. Sen ne anlıyorsun?' diye. O garibim de bana gülerdi, yoksa başka bir kadın olsa 'hadi oradan ya' derdi. Solist ya, bayağı solist ama hanım hanımcıktı. Beni çok severdi. Yani, çalışmadığım kimse yok. Hepsiyle çalıştım. Tarık Mengüç ile bile çalıştım."
SORU: Peki kaç albüm yaptınız? Bu 17 türküyü yeni bir albüm çalışmasında toplayacak mısınız?
Arif Şentürk: "12 olmuştur. Yok, onları bir albümde değil birer, ikişer tane şeklinde okuyarak yapacağız."
SORU: Gençlerden kimleri beğeniyorsunuz sizin yolunuzda ilerleyen, Rumeli türkülerini iyi yorumlayan?
Arif Şentürk: "4-5 tane çocuk var. Daha seçimini yapacağız. Ekrem var, Boran var, yeni nesilden konservatuvar mezunu çocuklar var. Ama bu sahne adamı öyle bir pişiriyor, olgunlaştırıyor ki. Kolay değil."
"Ayağım yere bastıkça devam edeceğim"
SORU: Son olarak sizi sevenlere iletmek istediğiniz bir şey var mı?
Arif Şentürk: "Japonya'da 'Deryalar'la oynayan Japonların olduğu bir video seyrettim. Japon bir kadın almış bu müziği orada Deryalar'la oynuyor. Dünyanın her tarafına, onlara, Türkiye'deki sevenlerime sevgilerimi, selamlarımı gönderiyorum. Ben bir kemiğim oynadıkça müzikten kopmam, kopamam. Benim dünyam, benim gıdam, benim nefesim, benim oksijenim, her şeyim türkü. Zaten türküyü bıraktığım an olayım biter. Uğraşacak bir şeyim, amacım kalmaz. Ayağım yere bastıkça devam edeceğim. Herkese sevgiler, selamlar olsun."
SORU: Efendim siz hep türkü söyleyin devam edin sağlıkla.
Arif Şentürk: "Allah razı olsun. Ben de size teşekkür ediyorum beni buraya davet ettiniz Ajansınız olarak. Bir de kitap getirdik size, bakın."
SORU: Sizin ayaklarınıza sağlık. Evet kitabınız 'Kumanova'dan Zeytinburnu'na Bir Rumeli Delikanlısı Arif Şentürk' sizin hayat hikayenizi ve yolculuğunuzu anlatıyor değil mi?
Arif Şentürk: "Evet, ayrıyeten de bir sokağa 'Arif Şentürk Sokak' ismini verdiler. Sayın Belediye Başkanı'na teşekkür etmek lazım. Beni mahrum bırakmadılar, sokağa ismimi verdiler."
SORU: Evet hayatın içinde bir gurur kaynağı tabii ki.
Arif Şentürk: "Evet, diyeceğim, hayat böyle."