AA muhabirinin kaynaklardan derlediği bilgilere göre babası Sultan Abdülmecid, annesi ise Tirimüjgan Kadınefendi olan Sultan 2. Abdülhamid, 21 Eylül 1842'de dünyaya geldi.
Özel olarak görevlendirilen hocalardan Farsça, Arapça, Fransızca, musiki ve diğer alanlarda eğitim alan Abdülhamid, kendisini himayesine alan amcası Sultan Abdülaziz tarafından Mısır ve Avrupa seyahatlerine götürüldü.
Sultan 2. Abdülhamid, meşruti bir yönetim kurmak isteyen devlet adamı ve idarecilerin Sultan Abdülaziz ile 5. Murad'ı tahttan indirmelerinin ardından 31 Ağustos 1876'da 34. Osmanlı padişahı olarak tahta çıktı.
Kısa süre sonra 23 Aralık 1876'da Osmanlı Devleti'nin ilk anayasası olan Kanun-i Esasi ilan edildi.
İçeride olduğu gibi dışarıda da birçok sorunla karşı karşıya kalan Sultan Abdülhamid, tahta çıkmasından kısa süre sonra 24 Nisan 1877'de (93 Harbi) Rusya ile savaşmak zorunda kaldı.
Bu savaşın ardından on binlerce Müslüman-Türk muhacir de İstanbul'a ve Anadolu'ya göç etmek zorunda kaldı.
Meclisle anlaşmazlığa düşen Sultan Abdülhamid, anayasanın kendisine tanıdığı yetkiye dayanarak, 13 Şubat 1878'de Meclis-i Mebusan'ı süresiz olarak tatil etti, fakat meşrutiyet ve anayasadan vazgeçtiğine dair hiçbir beyanda bulunmadı.
Savaş sonunda 3 Mart 1878'de Rusya ile Ayastefanos Antlaşması imzalandı.
Hükümetin 4 Haziran 1878'de imzaladığı Kıbrıs'ın yönetimini geçici olarak İngiltere'ye bırakan antlaşmayı 2. Abdülhamid, direnmesine rağmen onaylamak zorunda kaldı.
13 Temmuz 1878'de imzalanan Berlin Antlaşması ile pek çok toprak kaybedildiği gibi, Rusya'ya karşı da ağır bir harp tazminatı ödenmesi kabul edildi.
Yaşadığı olaylar üzerine bazı devlet adamlarının da destek ve teşvikiyle devlet idaresini Yıldız Sarayı'nda toplayan Sultan Abdülhamid, 1. ve 2. Çırağan vakaları sonrası kuvvetli bir hafiye teşkilatı kurdu.
Dış politikada karşılaştığı güçlükler, bilhassa yabancı devletlerin içeride birtakım olaylar çıkarmaları, padişahı sıkı bir rejim uygulamaya sevk etti. Çünkü, dağılmakta olan bir imparatorluktaki çeşitli menfaat gruplarını ve siyasi faaliyetlerini kontrol altına almadan devleti yönetmek mümkün değildi.
Devletin toparlanabilmesi için zamana ihtiyaç olduğuna inanan Abdülhamid, ağır bir yük oluşturan savaşlardan kaçınma yoluna gitti.
Sultan 2. Abdülhamid, saltanatı süresince daima idareli davrandı. Kendi kesesinden fedakarlıklarda bulundu. Sarayın masraflarını azami derecede kıstı. Saray hayatından uzak sade bir hayat yaşadı.
Abdülhamid, ekonomik alanda kendisinden önceki padişahlardan devraldığı dış borçları temizlemeye öncelik verdi. Avrupalı alacaklıların temsilcileriyle 20 Aralık 1881'de bir anlaşma imzalandı. Muharrem Kararnamesi adı verilen bu anlaşma ile alacaklı ülkelere belli devlet gelirlerini toplamak üzere Düyun-u Umumiye'yi kurma imtiyazı tanındı. Böylece borçlar büyük ölçüde hafifletildi.
İslam dünyası ile bağlarını güçlendirmeye çalışan ve bunu temel bir siyaset haline getiren Sultan Abdülhamid, Almanya'dan aldığı mali destek ile 1888'de Haydarpaşa-İzmit demir yolu hattını Ankara'ya kadar uzattı. 1902'de Ankara'yı Bağdat'a bağlayacak hattın yapımını da Almanlara verdi.
Dış politika için sarayda bilgi merkezi kurdu
Abdülhamid'in en başarılı yönü dış politikasıydı. Dünyadaki politik gelişmeleri yakından takip etmek üzere sarayda bir çeşit bilgi merkezi kurdu. Osmanlı ile ilgili bütün dünyada çıkan yazılar ve dış temsilciliklerden padişaha gelen raporlar burada toplanıp değerlendirildi.
Dış politikada temel amaç, imparatorluğun barış içinde yaşamasını temin etmekti. Abdülhamid, Avrupa devletlerinin Türkiye üzerinde birbiriyle çelişen çıkar ve ihtiraslarından faydalandı. Bu yüzden dış politikası milletlerarası ilişkilerde yeni şartlar oluştukça değişti. Hiçbir devletle devamlı anlaşmaya girmedi. Büyük devletleri mümkün olduğu kadar birbirlerinden ayırabilmek için çeşitli diplomatik faaliyetlere girişti.
Eğitim ve tarım alanında büyük atılımlar
Sultan Abdülhamid döneminde eğitim, bayındırlık ve tarım alanında önemli adımlar atıldı. 1876-1908 yılları arasında iptidailer 200'den yaklaşık 5 bine, sübyan mektepleri 10 bine, rüştiyeler 250'den 600'e, idadiler ise 5'ten 104'e ve bugünkü öğretmen yetiştiren yüksek okul olan Darülmuallimin sayısı da 32'ye yükseltildi. Ayrıca tarım, maliye, hukuk, baytar, ticaret, ziraat ve daha birçok alanda çok sayıda meslek yüksekokulları açtı. Böylece Batı tarzında ilk ve orta eğitim, devletin gözetiminde ve eliyle ülke geneline yayıldı.
Sultan Abdülhamid ayrıca, başta İstanbul olmak üzere imparatorluğun çeşitli şehirlerinin önemli fotoğraflarını ihtiva eden çok değerli bir albümler koleksiyonu hazırlattı.
Haydarpaşa Tıbbiyesi ve kendi parasıyla yaptırdığı Şişli Etfal Hastanesi ile bir kısım masraflarını kesesinden karşıladığı Darülaceze onun sağlık ve sosyal yardım alanlarında attığı önemli adımlardan oldu.
Müslüman'ı Müslüman'a kırdırmadı
Balkanlarda meydana gelen olaylar sonrası subaylar, padişahı Kanun-i Esasi'yi ilan etmeye zorladı. 2. Abdülhamid, 23 Temmuz 1908'de anayasayı tekrar yürürlüğe koyduğunu ilan etti. II. Meşrutiyet adı verilen bu olay, beklenenin aksine imparatorluğun dağılmasını daha da hızlandırdı.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı Meclisi'ne üye gönderilmesine engel olmak için 5 Ekim 1908'de Bosna-Hersek'i işgal etti. Aynı gün Bulgaristan bağımsızlığını ilan etti. Bir gün sonra da Girit, Yunanistan ile birleştiğini açıkladı.
Eski takvime göre 31 Mart'ta (13 Nisan 1909) İstanbul'da ayaklanma patlak verdi. İstanbul'daki olaylar 11 gün kanlı bir şekilde devam etti. Selanik'ten gelen Hareket Ordusu'nun 23-24 Nisan 1909 gecesi İstanbul'a girmesinden sonra bastırıldı.
2. Abdülhamid, kendisine sadık olan Birinci Ordu ile Hareket Ordusu'na karşı konulması hususunda yapılan teklifleri kabul etmeyerek, İslam halifesi olduğunu ve Müslüman'ı Müslüman'a kırdırmayacağını söyledi.