Yeryüzünün ilk mabedi ve tevhit inancının merkezi: Kabe

  • Güncelleme: 31.01.2021 18:55
Mekke'de Mescid-i Haram'ın ortasında bulunan ve Müslümanların kıblesi olan Kabe-i Muazzama, asırlar boyunca dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların büyük bir sevgi ve samimiyetle bağlı olduğu en kutsal mabet.
Yeryüzünün ilk mabedi ve tevhit inancının merkezi: Kabe

İslam inancına göre yeryüzünde yapılan ilk mabet ve Müslümanların kıblesi olan Kabe-i Muazzama, asırlar boyunca dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların büyük bir sevgi ve samimiyetle bağlı olduğu en kutsal mabet olarak varlığını sürdürüyor.

AA muhabirinin İslam kaynaklarından derlediği bilgiye göre, sözlükte "dört köşeli veya küp şeklinde olmak" anlamındaki "ka'b" kökünden türeyen "ka'be" "küp şeklinde nesne" anlamına geliyor.

Suudi Arabistan'ın Mekke şehrinde Mescid-i Haram'ın ortasında bulunan Kabe'nin ilk defa ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı hususunda ihtilaf bulunsa da Kur'an-ı Kerim'de yer alan ayetlerden Kabe'nin Hazreti İbrahim'den önce de var olduğu biliniyor.

Kur'an-ı Kerim'de "Mukaddes makam", "Beyt-i Atik (en eski ev)", "Beytullah (Allah'ın evi)", "Saygıdeğer bir ev", "Müslümanların kıblesi" ve "Miraç mucizesinin başladığı makam" olarak anılan Kabe hakkında halk arasında daha çok "Kabe-i Muazzama" tabiri kullanılıyor.

Tevhidin merkezi ve emniyet yurdu olma özelliğini taşıyan Kabe, asırlar boyunca dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların büyük bir sevgi ve samimiyetle bağlı olduğu en kutsal mabet olarak varlığını koruyor.

"Boğaziçi Üniversitesindeki olayda bütün Müslümanların ana sembollerinden biri seçildi"

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İslam inancında Kabe'nin önemli bir yere sahip olduğunu belirtti.

Boğaziçi Üniversitesi önünde Kabe fotoğrafının yere serilmesine ilişkin konuyu değerlendiren Düzgün, bu konunun öncelikle siyasi ve provokatif tarafının olup olmadığına bakılması gerektiğini vurguladı.

Düzgün, şunları kaydetti:

"Bu bir sembol seçimi. Dolayısıyla çok hassasiyet taşıyan, sadece Türkiye'deki değil, bütün dünyadaki Müslümanların ana sembollerinden biri seçildi. Bu seçimin arkasında sanki bir yarayı, Türkiye'deki hassasiyetleri kaşıma niyeti var. Çok iyi niyetli bir girişim olmadığı açık. Orada ne işi var Kabe resminin ve arkasında anılan grupların? Orada bir sembol üzerinden Türkiye'deki farklı grupların ya da insan varlığının karşı karşıya getirilmesi talihsiz bir durum."

"İki kültürü karşı karşıya getirme durumu var"

Düzgün, Haremi Şerif fotoğrafının ortasında Kabe'nin yerine Şahmeran figürünün asılmasına da değinerek, şöyle devam etti:

"Kabe dediğiniz şey somut bir kültür ve dini varlık değil. Kabe'nin temsil ettiği bir anlam dünyası var. O anlam dünyasının tepesinde şüphesiz Allah var. Bir de o Kabe'ye sahip çıkan yeryüzündeki inanan insanlar var. Kabe'yi bu iki boyutuyla düşünmek lazım. Şartlı konuşuyorum, Kabe eğer kasıtlı olarak oraya getirilip üzerine de Şahmeran kasıtlı olarak oturtulduysa iki kültürü ve varlık alanını karşı karşıya getirme durumu var. Bir tarafta Anadolu, kadın üstünlüğü gibi bir simge dünyası var. Bir de onun altına serilen dini dünya var. Bu ikisinin karşı karşıya getirilmesi. Provokasyon dediğim budur ama burada sağduyunun gösterilmesi gerekir. O ikisi de inanan bir insan için, benim için çok değerlidir. Kabe'nin temsil ettiği bütün değerler ve Anadolu'daki kültürde Şahmeran'ın temsil ettiği kadın da benim için çok değerli. Bu ikisinin karşı karşıya getirilmesi çok ince işlenmiş bir provokasyonsa bu yaşanan olaya sadece inanan insanlar değil, Türkiye'deki bütün kültür unsurları karşı durmalıdır."

Bu olayın çok kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizen Düzgün, "Bence burada akademinin dışında bir tezgahtan bahsetmek lazım. Akademinin, öğretim üyesi hocalarımızın ve orada iyi bir birikimle Boğaziçi Üniversitesine giren öğrencilerin böyle bir pespaye denilebilecek çatışma ortamını, saygı gören bir unsuru çatışmanın tam ortasına getirip de onun üzerinden hassasiyetleri kaşıyabileceğine ihtimal vermiyorum. Bu tür hassasiyetleri fırsat olarak kollayan içeri ve dışarıdaki unsurlara dikkat çekilmesi gerekiyor." değerlendirmesini yaptı.

Düzgün, üniversite çatısı altında yaşanan olayların bilgi ve enformasyonla çözüme kavuşturulması gerektiğini sözlerine ekledi.